Dinimizin temel referans kaynakları iki tane olup bunlar Kur’an ve Sünnet’tir.Biliyoruz ki Kur’an yüce Rabbimizin buyruklarını ihtiva etmektedir. Sünnet ise,Kur’an’ın Peygamberimizin hayatıyla yaşanmış bir tefsiridir. Bir başka ifadeyle Kur’an,Sünnetle pratik hayata geçmiştir. Bu münasebetle, Kur’an ve Sünneti birlikte –bir bütünlük içinde – okuyup anlamaya çalışmak gerekmektedir. Müslümanın hayatı Kur’an ve Sünnet’le şekillenmiş ve bir anlam kazanmıştır. Hayatın Kur’an ve Sünnet tarafından şekillenmesi ne demektir, bu cümle bize neyi ifade etmektedir? Bunu tahlil ederek konuyu anlamaya çalışalım. Hayat nedir ? Pek fazla felsefî derinliklere girmeden şöyle tarif etmemiz mümkün: “Hayat, bir canlının canlılık özelliklerini devam ettirebilmesi için doğumdan ölüme yapmış olduğu tüm faaliyetlerine denir.” Allah Taâlâ, tüm varlıkları, kendi özel durumları içinde yaratmış, bir düzen ve nizama koymuştur. “O (Allah), her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir.”(Furkan (25),2 ) Kur’an, işte bu ilk yaratılış biçimi için Fıtrat kelimesini kullanıyor. Fıtrat kelimesi, “yarmak, ikiye ayırmak, yaratmak, icad etmek” mânâlarına gelen (Fa-tara) kökünden isim olup “yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip oluş” anlamında ullanılır.
Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, âdetullah. Ayrıca hilkat, tabii eğilim, hazır olmak, huy, cibilliyet, içgüdü, istidât gibi manalara da gelir. Buna göre, fıtrat, ilk yaratılış ânında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumunu belirtir.2 Kur’an’da bu şöyle ifade edilir: “Sen Hakka yönelerek kendini, Allah’ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler”3 “Fıtrat”, başka bir cihete yönelmeyen, katıksız bir tevhiddir, bağlanıştır. Gerçek din, selîm ve sağlıklı gidişattır. Şirk kelimesi, Allah’ın yaratışını, koyduğu fıtrat düzenini, tebdîl edip değiştirmek, bozmak anlamını gösterir.
“Fıtratullah”= “Allah’ın fıtratı” şeklinde nitelenmesinin anlamı, getirdiği esasların fıtrattan olması sebebiyledir. Benimsenmiş ve yaygın erdemlerden olan diğer usûl ve fürû (esaslar ve ayrıntılar), bundan sonra gelir. İslâm bu esasları getirmiş ve onları teşvik etmiştir, çünkü bu esaslar, insanlıkta yerleşen ve zarardan sâlim olarak iyiliği arama amacından doğan “iyi adetler olup, fıtratın esaslarıyla ilgilidir. Şayet fıtrat kendi başına bırakılırsa, fıtrata uygun olanı tercih eder.5
Dış âmillerle yüzyüze gelinceye kadar, “fıtratullah’ın” lekesiz bir halde bulunduğunu; istisnasız her ferdin, olumsuz etkenler bulunmadığı sürece, bu tevhid liyâkati üzere gelişeceğini, şu peygamberî söz çok güzel açıklar : “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar, Sonra anası babası onu Yahûdi yahut Hırıstiyan yahut Mecûsî yaparlar…” 6 Meseleye bu açıdan baktığımız zaman, herhangi bir etki altında kalmamış, saf ve temiz vicdanların, fıtratları gereği yapacakları tercihler, İslâm’ın prensip olarak getirdiği temel esaslarla örtüşmektedir. -Fıtratın en mükemmel örneği, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Fıtrat üzere yaratılmış olan insan, hayat denilen var olma mücadelesini verirken, yaratılış özelliğinin gerektirdiği şekilde yaşamaya çalışır. Sosyal bir varlık olması hasebiyle, bireysel faaliyetleri, bir türlü içinde yaşadığı topluma yansır. Toplumun, içinde yaşadıkları coğrafya, kültürel ortam, tecrübî birikim/yani gelenek ve ortak değerler, toplu halde yaşamanın standardını belirler. İşte bu yapı o toplumun benimseyip kabullendiği yaşama biçimini, dünya görüşünü, olayları algılayış şeklini gösterir. Artık insan, canlılığını koruma faaliyetlerini bu çerçevede sürdürmeye çalışır. Sahip olduğu değer yargıları, onun yaşam biçiminin sınırlarını çizer ve karekteristik özelliklerini ortaya çıkarır. Toplumun ortaya çıkan bu karekteristik özellikleri, bazen insanın ilk yaratılış özellikleri dediğimiz FITRAT’ına uygun olarak şekillenirken, bazen de FITRAT’ın dışına çıkarak farklı özellikler gösterebilir. Aslında bu FITRAT’ın dışına çıkma, bir tür fıtrata yabancılaşmadır. İşte tam bu noktada, yarattığı kullarını çok seven yüce Allah, fıtratına karşı yabancılaşan insanları, fıtrat çizgisine çekmek için kendilerine, Peygamber-Rasul-Nebi denilen elçileri vasıtasıyla, buyruklar göndererek, fıtrat dışı yaşanılan bu hayata müdahale eder, insanların ilk yaratılışta sahip oldukları temiz ve pak olan fıtrat düzenini korumaya çağırmaktadır. Bu çağrısıyla, onlara yeniden şekil verip yanlışlarını düzeltir ve toplumu dizayn eder. Bu elçiler, ilâhî emirleri yorumlayıp bizzat yaşayarak topluma rehberlik edip yol gösterirler. Hayat, Kur’an ve Sünnet’le yeniden şekillenir. Peygamberimizin bu özelliği Kur’an’da şöyle anlatılır: Yazının Tamamı (pdf)